3 Grams (2009)

Tagline : 3 grama kaç fikir sığar?
Genre : Gerilim

Sizlere yalan söyleyemem, 3 gramlık aklımla, samimice şöyle gireyim;
İşin aslı şu ki, sözlükteki onca popüleriteme, daşşağıma, bilmemneme rağmen (-e rağmen), bir türlü "vah ne entelektüel, ah ne bilgili" laflarını duymadım... duyamadım........

Bu, benim indimde ufak çaplı sarsıntılara, ara ara da fenalaşmalara hatta nadiren de olsa "başım dönüyor, oturmam lazım" demelere kadar vardı. Arkadaşlardan bir ikisi önerdi: ilaç al, uykuna dikkat et..
dinlemedim
zira kısa yolunu biliyordum. bu yolu; uzun gözlemler, fikir teatileri, uzlaşımlar ve kesişmeler akabinde kararlaştırmıştım;

"Birikim" dergisi.
Birikim deyince, tortu filan gelmesi aklınıza, aylık ve sosyalist olanını söylüyorum.

Şimdi sol'dan filan anlayan adam değilim. Kızlar, solcu erkeklere veriyorlar diye soldan gibi rol yaptığım, sıklıkla kaldırımın solundan yampiri yampiri yürüdüğüm olmuştur, olur. Hakbuki; Birikim olsun Varlık olsun, sıkıcı sıkıcı dergiler, okumayı sevmem ve dahi okumam bilen bilir. Sadece Tanıl Bora'yı futbol yazılarından tanımışlığım, sevmişliğim vardır.

Tüm bu anlattıklarıma rağmen, hâlâ sözlükte, 3 gramlık aklımla "sosyalist entelektüel" portresi çizmek de istiyorum..
çaresizdim..

"E madem dergileri okumuyorum, o zaman kapaklarıyla, dergilerin magazinel kısımlarıyla gündeme geleyim" dedim. Fikir iyiydi..

Dost kitabevine girdim. Şöyle dergi kapaklarına uzaktan uzaktan baktım.
Birikim için;
"Onca yıllık dergi, fikir olarak bilmem (tabii yazıda bilmem yerine, 'fikir olarak ayrıca incelenir ama' diyecektim) amma kapak dizaynı, baskı, grafik filan olarak yeterince biriktirememiş olan dergi.." diyecektim. 'Ortalama ve dahi zorlama mizahıyla' sözlük formatına uygun. Hatta yazının bir yerlerine, "ablamla oturuyorduk" gibi bir yer de ekleyecektim ki, 'hem solcu, hem de ablası olan -ablası olan erkek iyidir!- sevimli, eğlenceli bir adam diyecekler' diye düşünmüştüm...

Olmadı.

Ama şu oldu. Dost'taki onlarca dergi arasında Almıla dergisi'ni gördüm. Allah'ın her haftasının bir buçuk saat kadarını Dost'ta geçiren ben, daha önce böyle bir derginin orada satıldığına hiç dikkat etmemişim.
Ne tesadüf ki eskiden bi aralar da Almula diye biriyle tanışmıştım msn'den (blogdaki değil amma, dünyada bir tek almula mı var sanıyorsun?)

Sevgilimden yeni ayrıldığım vakitlerdi, çok acı çekiyordum (burayı da, "hem ablası olan hem de romantik erkek" olduğumu vurgulamak için yazdım) O ara AL ile konuşup (kimseyle karışmasın deyü AL diye kısalttım ismini.), kafa dağıtıyorum güzelcene. Bir ara AL'ı kolay rakip gördüm. Misal filmlerle filan ilgilenirdi, hiç izlemediğim Truffle'dan (bak ismini yazmayı bile beceremedim), de Sica'dan hatta sanki kankammış gibi, özellikle ismini manipüle ederek, "jan jöne jön"den filan bahsetmeye çalıştım, sözlükten/ordan burdan okuyup. Bilgi kustum adeta 3 gramlık aklımla. Tek amacım, sözlükte bulamadığım ilgiyi ve "ne entelektüel adamsın, yürüyen kütüphanesin" cümlelerini en nihayetinde birilerinden, misal AL'dan duyabilmekti. Büyük bir tevazu ile, "yok canım o kadar da değil", diye cevaplayacaktım bana yürüyen kütüphane diyeni. Zira yürümeyi sevmem, zorunlu kalmadıkça tüm gün 1.60'a 2'lik yatağımda yatıyorum, kütüphaneye yeni bilgiler ekliyorum. Bu gerçek.


3 Grams...

Annem 4 kilo 300 gram olarak, gayet tombul tombalak doğduğumu söyler. Saç telim, burun uzunluğum, vücut ebatlarımın filan yazılı olduğu deftere de öyle kaydetmişler. 21 gram'ın ruh ağırlığı olduğunu inaruto'nun filminden a priori (latince!) biliyoruz. benim kalbim temizdir, ruhuma düz hesap 22 gram diyelim.
3 gram da akıl olsa;
22 + 3 = 25 gram.
toplam 4300'den çıkartıp beden ağırlığımı hesaplarsak;
4300 - 25 = 4275 gram (bu da doğumdaki net vücut ağırlığım, kordonsuz!)

Akla takılabilecek bir soru; 3 gramı doğumdan mı ölçeceğiz yoksa şimdiki kiloma göre mi?
Şimdiki 75 kiloma ulaştığımda ruh ağırlığımda (zira kalbim hafiften kirlendi) veya akıl ağırlığımda (görüldüğü üzere biraz matematik öğrenmişiz) bir değişiklik olmuş mudur mesela?

İşte merak ettim, gittim, bu msn'deki AL'a sordum:
"sen alı al moru mor bir insansın, gördüğün gibi entel kasıyorum fekat türkçe deyimleri henüz yerli yerinde kullanamıyorum," dedim. "sen kubrick'in lolita'sını izlemiş miydin? çoktan kartlaşmışsın Lo'ya göre lakin i wonder [ingilizce ve biraz da fransızca bildiğimi de sürekli hissettirirdim] if you have ever wondered the same? dedim, izlerken -sorması ayıp- ne hissettin? misal ben bu lolita'da değil amma anblivıbıl darkness of biğing izlerken feci tahrik olmuştum, banyodan çıkmamıştım hiç, o biçim sevişme sahneleri... oh my gudnıs!," filan dedim.

Bekliyorum ki, ayaklı film entelektüli bulsun beni, sevsin filan, ve fakat
el cevap;
"film konuşacak halim yok [ben bunu duyduğum an bi hâl oldum zati], kubrick de sevmem ve o filmi izlemedim yet".

Yıkıldım...
Bu cevabı duymamla, yıkılmam bir oldu, bilemedin iki olmuştur.

Sevgilimi söylemiştim, işte Al ile tanıştığım vakitten itibaren ciddi ciddi "ah da vah, benim küçük sevgilim" vahvahalarını bırakmış, Al'la yapacağım muhabbetleri, Al'a karşı entel kasma faaliyetlerini düşünüyor, vaktimin ve 3 gramlık aklımın büyük kısmını (takriben 2 gram 350 miligramını) isimlerini ve kısa-bilgilerini 'kusacağım' yönetmenleri düşünerek geçirirdim. Sevgili üzüntüsü filan salladım yani, tek derdim Al idi..

Birkaç vakit sonra, her şeyi bi kenara bırakıp tümüyle tek dert edindiğim insanın, beni entel/bilgili/yakışıklı/sempatik/duyarlı/komik/eğlenceli/duygusal/entelektüel/görgülü/oturmakalkma bilen/entellektüel/intelekt sahibi görmesini isteyen ben, tekrar söylüyorum, o cümle ile yıkıldım. Yıkılırken, omuzlarım üzerindeki 3 gramlık aklımın bu 'dengesizliğe' ne derece ve ne düzeyde katkısı var bilemiyorum.

Belki, başımdaki ağırlık 3 değil, 16 gram olsa misal, şöyle bir sendeler, yıkılmadım-ayaktayımcılık oynayabilirdim.
Ama 3 kurtarmıyor, bize gelişi zaten 2buçuk.

"fenaa bir niyetim yoktu, sadece lolita'yı izledin mi, onu merak ediyordum yahu, sosyal deney yapıyorum. sözlüğe yorum yapacağım da, beni çok film izliyor/çok san'atsâl sanacak insanlar. tüm derdim buydu" diyesiydim. diyesi oldum. diyebilitem vardı, diyeybıldım.

Ama demiştim ya, sevgili'den beri en sorun yaptığım baştan ikinci sorunum Al, yıkmıştı beni. Ağzımı açamadım...

***

Yazının başında dediğim Almıla Dergisi'ni görünce, bi anda 'lolita filmi şeridi' gibi gözümün önünden geçti tüm bu sahneler...

"Başım dönüyor, oturmam lazım" diyecektim amma kimse beni sevmiyordu. Miyop gözlerimle şöyle bir arandım velakin kafamı gömecek bir omuz bulamadım, dergilerin önüne geçip ağladım, hüngür hüngür..

Sonuç ne mi oldu?
Yıkıldım evvela defalarca belirttiğim üzere. Sonraki sonuç, sözlükte hala kimse bana "entelektüelsin" demedi. 3 gram aklımla yer ile yeksan oldum. Akşamında içip içip okuldaki feridun düz ağaç konserine gittim ve alev alev yanarken adeta haykırdım.
"AL; beni ne yaparsan yap!"

(daha ağırlıklı bir akılla daha güzel şeyler de haykırılabilirdi konserde veyahut 'maç mor fani' şeyler de yazılabilirdi buralara bittabi; ama 'Allah'ın hakkı 3 gramdır' demişler.. bu akıllan en fazla bu kadarı çıkabiliyor.)

Bu Da Oldu!

Saat henüz yedi buçuk civarı olsa da annemler demlenmeye erken başladılar. En yakın arkadaşı, başka bir deyimle gankası çok dertliydi kocasından yana. Neyse şimdi bunlar içerdeler takılıyorlar. Ben de, nasıl sıkılıyorum nasıl anlatamam. Bir ara Dalen'i aradım. Hala Balık Adamlar Kürek Klubü'nden bahsediyor bu. Mına koyim senin emi, Caddebostan Sahili'nde çektiğin kürekler girsin sana, on kişinin sekizinin kadın olduğu ama Balık Kadın olamayan klubünde boğulasın diyip kapattım telefonu ve naapsam naapsam diye geviş getirmeye devam ettim. Ekşi'den bir şey okuyacaktım ki birden aklıma bizim bu Vidar'ın dün birkaçını okuduğum entryleri geldi. Kısa, öz ve hoş yazıyor kendi, zaten beynim işleme durum da, biçilmiş kaftan. Bazı entrylerde yemin ediyorum altıma sıçıyordum gülmekten ve ev çok sessiz olduğundan -sadece müzik var- annem noluyor lan burda diye geldi. Gene mi entry okuyon lan, kafam girsin sana derken hakkaten de öyle oldu, yüreği temiz mi diyim, ananemin dediği gibi aklıma her gelenin başıma da geldiği kevaşeyim mi diyeyim, bilemiyorum. Annem bir elinde içki bardağı, bir elinde içeri taşıyacak olduğu meze tabağıyla üzerime devrildi, göğsümden içeri içkisini döktüğü yetmez gibi, koca kafasıyla da başımda iflah olmaz bir şişliğe yol açtı. Neden peki neden? Kızım niye orospu kılıklı şuh kahkahalarıyla çınlatıyor evi diye. Sebep, Vidar'la yakın bir arkadaşımın başına gelen telefon salaklığı, tek farkla, Vidar çocukmuş bizim elemansa Türkiye'de az bulunan kariyerde bir dallama.

Vidar, tekiladan bahsedince, benim aklıma da içinde tekilanın da geçtiği bir anım geldi.

Eski olmayan bir tarihte, yakın olmadığım bir arkadaşım aradı. Evi berbat olmuş, nasıl toparlarmış bilmiyormuş, çok mutsuzmuş, nasıl devam edermiş böyle, ne sefilmiş ah hayat.. Bu ergen triplerindeki ve istersen yardımcı olurum dememi bekleyen arkadaşımı anlayamadım. Şaşkınlıktan cevap veremedim desem de yeri hani. Üzülme geçer diyebildim sadece. Bu adam İstanbul'da üniversiteye gidip ailesinden ayrı eve çıkmıştı. Parasını bile bankaya yatırıyordu babası. Siz annemle ayrıldınız, bunalıma soktunuz beni ayağındaydı bu yaşında bile. Direkt çocuktu yani. Gününü bir orda bir burda geçirip, tutarsızlıkta sınır tanımayan arkadaşıma üzülmüştüm. Çünki ailesine yaptığı bu çocuksu baskı yersiz olsa bile yanlış değildi, çocuk olamamıştı hiç, acıdım sanırım birden. Beş dk içinde geri aradım istersen geliyim konuşuruz diye. Elini verince kolunu kaptırdığınız insanların en önde geleni kendisi, tamam tamam gel ama hayatta bırakmam bu gece dedi. Öh dedim ama hayır da diyemedim. Yarım saate gel al beni dedim ve İstiklal'de takılıp ne alakaysa Kadıköy'e gidip sırf vapura bindikten sonra geri döndük. Evi hakkaten viraneydi. Tam oturcak yer buldum derken kapı çaldı ve bilin bakalım gelen kimdi! Annesi! Elinde kekle oğluna gelmişti ve bizim hanzo da anne eve gel diyemedi, çünkü gerçekten eve girilcek gibi değildi, kabus gibiydi ya. Belediyeden yardım istememiz gerekiyordu bence. Neyse keki mutfağa koyup içki almaya gittik. Ağbi tekila istiyom dedi. Tamam dedim hadi alalım. Markete gittik, ne alıcaz, tekila. Sadece tekila. Koc-ca sepette bir tekilayla kasaya gitmeye başladım arabayı elinden alıp, dur dur napıyorsun iki dk gezelim ya hergün mü alıyoruz kızıaam diyip et, deterjan, bisküvi, bilimum her reyona soktu beni. Neyse hevesi geçince tekilayı da alıp eve gittik. Hadi içelime geldi sıra da ben günde üç antidepresan alan bir bünye olarak zaten o sevinsin diye aldığım söyleyecektim ve o da olsun azcık diyip- diyemedi. Annem arıyordu. "Nerdesin sen ha, nerdesiiiiiiiiiiiiin!" Öyle bağırıyordu ki ahizeyi kulağımdan on metre uzaklaştırmama rağmen kulak zarımı çizebiliyordu.

Arkadaşım sonradan olanları şöyle anlattı:

Almula inan ben de inanamıyorum.
Annem bana altı aydır ilk kez o gün geldi. Senin anneni ise altı senedir ilk kez o akşam görmüş.


Şimdi bu yazıyı yazmamdaki gizli amaç ben hayvanlar gibi içiyorum bana bir şey olmuyor olabilir -bu duruma başka bir zaman değineceğiz- ama asıl amacım tekila hakkındaki düşüncelerimi paylaşıp sizlere gerçekleri açıklamak. Bunu yapmamın nedeni ise geyik tek başına bile yapılsa güzeldir düsturu.

Bu tekila -bkz şekil 1.a- lise üniversite gençliğinde bayağı bir popüler bir içkidir ki fakir, çulsuz, götünde donu durmayan, hayatında alkol dedin mi kolonya ve biradan başka bir şey içmemiş kişiler, hiç tekila içmeyip televizyonda limon tuz olayını görürler de ertesi gün "tekila çok baba içki böyle raconu zaten öldürüyor adamı; tuzu emeceksin çat diye shot'ı yapacaksın sonra limon offf mükemmel mükemmel içimi de bir güzel ki sormayın" derler. Ben aşırı zengin multi-milyoner vidar her gün yatmadan bundan 2 shot çakıp yatarım. Hatta bembeyaz dişlerimle sağlıklı güleyim diye akşamları colgate plax overnight ile gargara yapacağıma tekila ile yapıyorum.

Neyse efendim şimdi şu üstteki tekilanın beyaz olanı 62,5 tl yandaki sarı olanı 67,5 tl. Uyarıyorum sayın okuyucu biri gelip ya da tekeldeki artist abi bu ikisi arasında şöyle böyle fark var demeye başlayıp 5 saniyeden fazla bir şey söylerse -5 saniye içinde abi biri sarı biri beyaz demeli- parayı adamın suratına fırlatıp al bu iki şişe tekila senin olsun ki öğren renginden başka bir farkı olmadığını deyin ve viskinizi alıp mekanı terk edin.

Efendim giriş gelişme bölümünden sonra yazımızın heyecanla beklediğiniz sonucuna geliyorum. Bu tekila öğrenci içkisi değil sizin yapacağınız bunun başında dakikalarca bekleyip, kendinizce triplere girmeniz hatta Migros gibi süper marketlerdeyseniz tekila şişesini sepetinize koyup market içinde biraz dolaşıp hava atmanız sonra geriye dönüp tekilayı bırakıp 5 adet bira almanızdır. Zaten tek başınıza tekila almaya götünüz yetmez. Okuyorum, kareli eteğim var tek başıma tekila almaya götüm de yetiyor diyen hanımlar varsa kendilerine bir özel mesaj uzaklıktayım.

70lik tekilanın 3 kişiye yaptığı etki kafa güzelliğinin sınırları oluyor. Eee 3 kişinin bu tekilayı alması demek kişi başı 23 lira demek eee 3 tane de bira alman lazım etti mi sana 30 lira. Onun yerine gidin 5 tane bira alın ne kadar etti 15 lira.

Benim gibi siz de birayı sevmiyorsanız ulan kafamız güzel olana kadar midemizin anası sikiliyor diyorsanız içmeyin kardeşim! Alkol şişede durduğu gibi durmaz yuva yıkar kimi zaman istenmeyen yuva kurar. Aman diyeyim! Gidin bir öksüz doyurun.

Çok diplerden gelen bir orta ay pardon not: Çok yeşil bir yazı oldu bu ee Taraf gazetesinin amblemi de yeşil beni yazar alsınlar oraya içki içiyorum deyip ama kötü bir şey bu içki mesajı verdim. Yetkililer görün beni dıştan kırmızı içten yeşil bir adamım ben aslında! İçki falan da içmiyorum arkadaşlar anlatıyor onlardan duydum istiyorsanız isimlerini de veririm.

Amanın o da ne bir not daha: Bunun orjinali aslında burada http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=16344908 onu da ben yazdım hepsini ben yazdım. Ben yaptım evet ben hehe



tam olarak bu t shirt ilen değil de, ön tarafında "şampiyonluk bizim," arka tarafında ise "kupa bizim" yazan t shirt ilen dolaştım durdum bugün bursa'da.

işin ilginci, iki senedir tanıdığım arkadaşlar, "sen takım tutar mıydın?" diye bayağı şaşkınlık şeettiler bayağı bi. hem bursa'nın beşiktaş düşmanlığını tamamen unutmuşum, amma başıma birkaç sinirli bakış dışında, bela da gelmedi. "helal abi, en büyüh beeşiiiikdaş" diyen de 3 kişi oldu, gülümseyip selam verdim.

diğer bir mevzu ise yıllardır, zafer plaza'nın oradaki "sex shop"u fark etmiş ve "bir gün buraya girip bişiyler alacam lan" diye laflar etmiş ben, onun tam karşısındaki alt geçit'in "ahmet hamdi tanpınar" altgeçidi olduğunu fark etmemişim, bugün görünce hayretlere düştüm. birçok kezler (hemen her bursa'ya gittiğimde) oradan geçerken aklım neredeymiş, varın siz tahmin edin..

içim ısındı vallahi geçitte.

(espri'yi açıklama gayreti, genelde espriden daha ironik sonuçlar doğurur, lakin; "beşiktaş'tan sex shop'a geçiş yaparkenki freudyen el sürçmem", yazıda asıl anlatmak istediğim ironiklikti.
sen, kendin fark etsen gülümserdin belki. ama, şimdi ben anlatınca fark ettin ve 'bu mudur' dedin. hayat işte... sabun köpüğü gibi
)




"Hacı bir film izledim. Bir kız var. Böyle minicik gözüküyor ama kadın 27 mi 28 mi neymiş lan" muhabbetinin baş tacı Christina Ricci'nin çirkinliğinden dem vuracağım. Yahu ben böyle çirkin bir aktiris görmedim yahu. Kadının ilk rastgeldiğim filminden beri yahu bu kadını nasıl oyuncu yapmışlar, hiç mi göz zevki olmaz insanda bu nasıl bir çirkinliktir diye sorar dururum kendime. Az önce bir filmine daha rastladım televizyonda bir de hepsini izledim ki berbat bir filmdi -The Cursed- yine aynı soruları sordum kendime ve bu kadının çirkinliğini tüm internet dünyasına haykırma duygumu bastıramadım. Ben bu kızı beğeniyorum diyenin samimiyetine inanamıyorum. Sokaktan geçen 3 kızdan 2'sini beğenen biri olaraktan ben hayatımda böyle çirkin oyuncu görmedim. Bir de sürekli film çekiyor ayıp lan git bir aynaya bak estetik mestetik ol alnını küçült.

Seksi gözüküyor değil mi? Aldanmayın bu fotoğrafın hikayesini yazayım hemen.
+Güzel çıktım mı lan corç?
-Olmuyor olmuyor cristina bu ne boktan bir surattır bu nasıl bir alındır bu nasıl bir uzaylı kafasıdır ne yaparsam yapayım güzel çıkmıyor.
+Lütfen Corç hayatım bu fotoğrafa bağlı.
-Dur bakayım şu göğüslere odaklanalım, kafanın yarısını keselim suratın da yarısını kapattık mı belki olur. Sen de biraz düzgün bak be kızım şöyle gözlerinle de ki çirkinim ama göğüslerim büyük bakışı at.
+Tamam abi yalnız boydan alma sakın boyum 1.20 ya böyle bir tane güzel fotom olsun be!
-Yauv dur deniyoruz işte. Heh lan bir de çekerken çocuk gibi cheese canada manada deme zaten dişlerin yamuk yumuk bak ağzın kapalı dursun tamam mı?
+Tamam ağbiy
-Heh çekiyorummmmm. Çeeekttimm.
.............
-Dur bir bakayım. Ana nasıl oldu lan? Vallahi oldu, galiba oldu! Meslek hayatımın en başarılı günü.
+Bir bakayım abi lütfen bir bakayım. Çirkinsem silersin di mi abi? Sübaneke işallaa yareppim işalla dinimiz amin. Başından savmak için yapmıyorsun değil mi? Memory stick'in hafızası doldu ondan demiyorsun değil mi bunları bana?
-Yok yauv ben de anlayamadım nasıl oldu ama bayağı bir seksi çıktın.
+Seksi mi ben mi o zaman buradan yatağa geçelim mi Corç ne dersin?

-Abartma christina bu sik ne adriana lima'lar ne direv berimurlar ne sıkarlet cohansonlar gördü.
+Tamam corç niye rencide ediyorsun ki? Göster artık, göster şu fotoyu göğüslerimi şişirmekten derman kalmadı diyaframımda.
......
+Hasiktir bu bu ben miyim? Vay be demek ki ben de güzel çıkabilirmişim. Hemen memory stick'i ver, hemen. Bu fotoğrafı hemen coni dep'e yollamalıyım. Olmadı doktor jack'e off olmadı ne bileyim facebook'a falan atarım elbet birileri çıkar. Hemen memory stick'i istiyorum hemen
-Valla bilmiyorum kristina bu sana pahalıya patlayabilir.
+istediğini veririm her istediğini
-5 milyon dolar desek
+Verdim gitti Corç. Al bu çekin. İstiyorsan buradan yatağa da geçebiliriz.
-Yatağı unut kristina, geçen sefer kafana adriana lima kese kağıdı geçirmemize rağmen bir türlü erekte olamadım biliyorsun.
+Nasıl unutayım ulan! Filmden filme sevişmek nedir sen bilir misin?
-Tamam kristina bu fotoğraf sayesinde yeniden sevişebileceksin, sinirlenme.
+Haklısın şu sıralar kendimde değildim Corç senin sayende yine eski günlerime döneceğim. Bu fotoğrafın sayende güvenim tekrar yerine geldi. Artık yeniden film çekebilirim. Evet, ben güzelim ben seksiyim bu fotoğraf bunu kanıtlıyor. Coni Dep yeniden benimle film çekecek. Fringe'le ünlü olan telefonlarıma cevap vermeyen çocuk da filmde de olsa en azından beni yeniden öpmek isteyecektir. En olmadı gider Casper'la konuşurum.
-Lannn.... Nasıl yani bu fotoğraf olmasaydı bir daha film çekmeyecektin, suratını hiç görmeyecek miydik?
+Evet Corç beni öyle büyük bir depresyondan kurtardın ki
-......... kristina sen şu çeki geri alsan ben de memory stick'imi olmaz mı olmaz mı ki hı kristina?
+Olmaz Corç katiyen olmaz.







Bir de bu kadının şöyle bir özelliği var. Hani ünlü kişilerin "makyajsızken çirkin bir şey aslında" fotoğrafları olur; yan yana koyulur iki fotoğraf. Bak aslında böyle çirkin bir kadın derler sen de hayretlere düşersin. Bu kadının öyle bir özelliği yok mesela şu iki fotoğrafa bakıp hiç dehşete düştünüz mü? Hayır çünkü kadın zaten çok çirkin allah belanı versin Ricci!

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa