Madde Madde

Bugünlerde aklıma takılan bazı durumları aşağıya sıralayacağım. Her biri hakkında 1-2 sayfa geyik yazı yazabilirdim ama üşeniyorum. Kendi geyiğinizi kendiniz yapın. Ekmek yoksa pasta yiyin. "Yaa o pasta aslında pasté'ymiş. Pasté'de hamur demek şekerim" diyen insanlarla konuşmayın, muhattap olmayın.

1-) Facebook'da biri ayrıldığında insanlar bunu niye beğeniyor? Yok yani ben ayrıldıktan sonra "Arzu Volkano like this" dese bana feysbuk. Arzu'ya özel mesajla ulaşır. Naber ya aylardır görüşmüyorduk yapardım. Ulan ayrılmışlar güzel bir şey değil beğenmemen lazım. Hadi beğendin, sevindin bari çaktırma.

2-) Bu da çok içler acısı bir durum. Çok kötü bir tablo çizeceğim şimdi sizlere. Karşıdan bir çift geliyor. Çocuğun bir elinde şemsiye var diğer elini de kızın omzuna atma çabası içine girmiş. Kız ise elini çocuğun beline bile atmamış iki eli de boşta. Yazık günah be. O şemsiyeyi öyle dakikalarca taşıdı çocuk. Ben buna şahit oldum.

3-) Halkımız cinsel espriyi kaldıramıyor. Oysa ki esprinin komiği cinsel tandanslı olanlar oluyor. Şimdi şöyle bir diyalog geçiyor aramızda terbiyesiz oluyoruz.

+ Onun dediğini mi yapacaksın benim dediğimi Yavuz?
-1 Yauv tabii senin Ayşe.
+ Ehehehe
Ben: Benim de iki memem olsa benim dediğimi yapardı.

Şimdi bu komik bile değil hayatın gerçeği. Niye terbiyesiz oluyorum ki ben? Belki yemek yiyorduk ondan diyeceğiz ama bence asıl neden bu değil

4-) Sevgilinin gözüne şiir yazan romantik gençlerimiz. Şimdi bu arkadaşlarımız önce açıyor google'i Attila İlhan şiirler yazıyor. 2-3 tane okuyor. Sonra biraz Ataol Behramoğlu. Tabii Can Yücel olmazsa olmaz. En sonunda biraz Cezmi Ersöz'den sonra hop şair oluyorlar. Şimdi olun tabii. Siz yazdıkça ben gülüyorum siz de mutlu oluyorsunuz. Ben şair ruhlu biriyim diye ama yauv abicim bırakın kızın gözüne şiir yazmayı. Hangi erkek bir kızın gözüne bu kadar önem verir? Kaybolmayın artık şu okyanus mavisi, sisli, puslu gözlerde. Yazın şöyle bir şiir mesela

Sevgilim
Öyle güzel götün var ki
Bazen hep arkandan yürümek istiyorum
Sadece popona saatlerce kitlenip
Onun içinde kaybolabilirim
O kıvrım, o hafif kalkıklık
Ve o poponun altı
Bir güneş gibi parıldayan bacakların
Seni her gördüğümde keşke daha kısa bir etek giysen diyorum

Vallahi alkışlayacağım. Bir de sizin gibi deneyelim

Sevgilim (tamam mütabıkız bu konuda)
Öyle güzel gözlerin var ki (geç arkadaşım geç)
O okyanus mavisi gözlerinin içinde (kızın gözler yeşilse okyanus her an yeşil olabilir. kahverengiyse de utanın şiir yazmayın kızın gözlerine)
Ben bir alabalık oluyorum. (alabalığı okyanusa falan sokabiliriz. öyle de tuhafız)
Gözlerine saatlerce bakıp ellerini hiç bırakmadan tutabilirim. (Bir kere bakamazsın arkadaşım. Ellerini de o kadar çok tutarsan elin terler yapış yapış olur)
Ellerini hiç bir prensesinkine değişmem (burada biraz dürüst diyebiliriz. poponu adriana lima ile takas edebiliriz mesajı veriyor.)
Ve ben hiç bir zaman delere dikkat etmem (hadi canım)
Sana şiir yazdıkça
Ne önemi var imla kurallarının (kıza salak diyor. ama kız hala ayy ne romantik düşüncesinde)
Çünkü benim aşkım yıkar tüm kuralları. (böyle de iğrenç bir sonla bitirmezsek olmaz)

5-) İnsanlar twitter açıp "Yaa nefret ediyorum bu 160 karakter olayından" diyor ya hatta "Yaa nfret edioum bu160 krktr olayndn" diyor. İşte onlara söyleyin Twitter'in olayı o nefret ettiği 160 karakter. (Almula canığmız uyardı dedi ki Twitter 140 karakter. Kendisine teşekkür ediyor, gözlerinden öpüyoruz.)

6-) http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12903620.asp?yazarid=249&gid=61 Her gün Yılmaz Özdil okumalı insan zira ben okudukça kendimi bir bok sanıyor. Benden de köşe yazarı olur benden de bilim adamı olur. Benden de astronot olur diye gaza geliyorum.

7-) Biz "Metallica - Turn The Page"'in klibini izleyerek büyüdük. Yeni nesil Rammstein - Pussy ile büyüyor. Tabii sektör değişti artık erotik klip olayını bir çıta yükseltip porno klip çekmiş abimler. Oyuncular da kendileri. Grup üyelerinin pipisinin boyunu falan merak eden varsa açsın izlesin. Kızlar da güzel ayrıca. Her şeye rağmen benim siz abazan okurlarıma tavsiyem Cheerleader'lardan şaşmamanız olacaktır.

Daha vardı da unuttum.

Not: Bunu kendi bloguma da koydum. Telif hakkı ödeyin bana.

bu sefer de geldik ters açıya.

günlerden 10 kasım. beyaz leblebi yiyorum, efe yaş üzüm rakısı içiyorum. benim anma anlayışım bu. daha ileri derecede de anabilirdim olan biteni, sabah 9'da dersim olmasa. ah olmasa..

***

geçip geldik sosyaliste yine. burada bir anektoda geçmeden önce, algı problemiyle ilgili bir yaşanmışlığımı önce bi anlatmak istiyorum. 11 ile 19 yaşında bir tanıdığım var. buna, ingilizcede teenager deniliyor (bazen, daha özel tanımla 13-18 yaş arası için de söylenebiliyor teenager, 'ergen' anlamında). lakin, kendisi tineycır lafına dumur oluyor. bunu, zihinsel bir hakir görme olarak algılayabiliyor.
halbuki, ingilizceden direkt çeviri yapıldığında, 20 yaşından küçüklere teenager denir, o kadar. burada bir alt metin aramaya/niyet sorgulamaya hacet yok aslında.

***

şimdi, bu algı sorunundan geldik sosyaliste.
hacettepeye polis girmesi olayı.
şimdi önde, 50 60 kişilik, cazgır ve karakola gitmeyi kafaya takmayacak kitle ile, benim de aralarında bulunduğum, polisi okulunda ismeyen fakat protestosunda felsefi saikini öne çıkartmayan/güdülenmesini oradan almayan bir kitle de vardı.

tüm eylem boyunca, tkp'li öğrenciler tarafından, "arkadaşlar pasif durmayın, arkadaşınız göz altına alınıyor, susmayın, bağırın" diye telkinlendik.

gaz bombasını yiyip dağıldığımızda, 10 dakikada ancak kendime geldiğimde, tkp öğrenci liderlerinden biri olduğunu düşündüğüm (en çok onun sesi çıkıyordu kalabalıktayken ve sloganları genelde o yönetiyordu) hoş çocuk, sevgilisiyle el ele, kampüsün ana durağından geçerken "yediniz mi biber gazını, oturdunuz mu ha?" diye, evvelden yaptığı telkinlere uymadığımıza vurgu yaptı.

içimden, "ulan, gazı birlikte yedik, feleği birlikte şaştık. hatta sende limon vardı, bende yoktu. sende, karakola gidecek göt vardı, bende yoktu. oturup birlikte hareket etme planı yapacağına, hakaret planları yapmışsın...
hem, devlet, 'göz altına alacağım' dediği adamları göz altına alamasa daha mı iyiydi? biz burada, elinde taş bile olmayan öğrenciye boyun eğen polis'e, gündelik hayatında hangi durumlarda/nasıl güvenirsin gibi binbir soru geçti aklımdan.

tabii bu, polisi yücelttiğim anlamına gelmesin. en baştaki kararları, kökten yanlıştı. ama o yanlış karardan sonra (okula 600 robocop polis geldikten sonra) yapılacak çokça bir şey yoktu.

***

neyse, geçiyoruz ve algı meselesine tekrar geliyor. o, bize durakta çemkiren genç, sempati toplayacağım yerde, antipati topladı. sürekli "ya bizdensiniz, ya da boş boş biber gazını yer oturursunuz" diye sezdiren, okul dışından, sadece eylemi örgütlemeye geldiğini düşündüğüm arkadaşlar da, antipati topladı.

***

bildiğin 'fırsat', üç beş slogan atıp, slogan atmaktan çok daha zor olan, sabahlara kadar oturup 'devleti ve kendisi için' faydalı birer vatandaş olmanın gerektirdiği gibi, uykudan kısıp okuyacağına, devrimi fikirsel düzeyde algılayıp yaşatmaya çalışacağına yapamadı. geldi bize çemkirdi.

fırsatı, herkesin mesafesini daha bir koruduğu ve mevkiisini daha sarih incelediği bir pozisyona soktu.

hepimiz biberi yedik. sen, cebinde limonun, yüzünde -belki de sirkeye batırılmış- atkın ve el ele tutuştuğun sevgilinle rahattın. biz, hayatımızda yediğimiz ilk biber gazıyla, 'istemsizce' ve belki de direniş için içten içe ve istemlice ağlıyorduk.

kıskanmak


bugün ilhan erdost'un katledilişinin yirminci yılı. saygıyla, rahmetle anıyoruz. bu sefer üşenmiyorum ve rahmet ne demek, bakıyorum: bolluk, ihsan, bereket. bu sefer de, ihsan ne demek, bilmiyorum. aklımda bir şeyler canlanmıyor değil. ama söyle desen söyleyemem, sadece his.

**************

bir diğer his ise şuydu. sabah uyandım. güzel bir güne uyandığımı biliyordum. cumartesi olmasına rağmen 9:30'a saat kurup uyandım. az biraz nette dolaştım. sonra oturdum, nihayetinde bir ayine dönüştürdüğüm 'kıskanmak'a oturdum, daha dün dost kitabevinden aldığım. nadiren, kahve almak ve tuvalet ve bilmediğim kelimeler için kalktım. notlar aldım, şaşırdım, vuruldum ve hayal kurdum.

(ingilizce olduğuna kusura bakmayasınız, bence, filmle ilgili, en iyi fotoğraf bu)

sonra, saat 20:15de bitti kitap ve yatağımdan doğruldum. yüzüm gülüyordu, sinemaya gidecektim. kız arkadaşımla buluşmaya gidermişçesine, iç çamaşırımdan çorabıma kadar tüm dikkatimle ve özenimle giyindim. saçlarımla 15 dakika uğraştım, parfümümü sıktım. kulaklığı taktım. pearl jam-black dinleyerek büyülü fener'e doğru yol aldım. tek başıma izleyecektim, gözümü kırpmadan izleyecektim. içeride kubrick afişlerini inceldim. iki tane, eşcinsel olduğunu tahmin ettiğim adamın yanına oturdum. film esnasında mısır yediler ve boyuna yorum yaptılar ve yüksek sesli güldüler ve sürekli pozisyon değiştirdiler.
buna rağmen,
ilk sahnede vuruldum. gazi paşa denmiş ve herkes kalkmış alkışlıyordu. son yıllarda izlediğim en etkileyici açılıştı bu. zaman geçti. kor'lar, har'lar girdi. albinoni-adagio girdi. en nihayetinde, kapanmayan, kendiliğinden açılan kapı girdi devreye.

ve bir sarhoş olarak çıktım sinemadan. tüm gerçeklik duygusundan azade ve tüm 'yaşam' denen bok çukuruna dönüşten uzak. selanik caddesinde yürürken, 10 yaşına yakın kızların, 5 liraya yatmam lan senle, diye, sarhoşluktan yürüyemeyecek yaşlı bir adamla muhabbetlerini duydum, yine de sallamadım. hala hayal alemindeydim. olsaydı mp3 playerimde adagio, dünyanın anasını bellerdim.
sonra dürüm yedim. sonra barda, tek başıma, o ayağımın yere değemeyeceği kadar büyük koltuklarda bir bira içtim. sonra eve geldim. sonra adagio dinledim, kitap sayfalarını karıştırdım.

bir an, demirkubuz filan gibi, iyi bir şeyler yapmak istedim. zihinsel olarak, negatif eleştiriden üretime geçmeye çabaladım.
kaliteli şeyleri hep kıskandım.

zenci poposu

benden başka kimse popoyla bilmemneyle ilgilenmediğinden başlık başa kaldı. ukteydi bu. ukteciye selamınaleyküm, kemküm.

başlıktaki tamlama benim icadım değil. keşke olsaydı.. ama değil.. ama ebru şalı icadı. bildiğin şal, üzerinde desenler var. mucit ebru, fırat boru, gensoru ve oyunun sonu.

demiş ki ebruli hânım: "ebru şallı zenci poposuna fena taktı"

a) sevmediğim espriler

beni hemen deneyimlerime gark ettirdi bu yaratıcı magazinci başlığı. hayatımda iki tane nefret ettiğim kalıp espri var.
1) bok/kanalizasyon ve sıçmak/osurmak hakkında konuşulurken, reality check bir adamın ortaya dalıp "ne boktan bi muhabbet oldu, aga, ıhıhıhıhı" demesi.
2) "o kız erik gibi, kütür kütür, ne sikilir ne sokulur" "olm ondaki göt kimsede yok, öyle bi göt, böyle bi göt bi de şöyle bi göt" vecizeleriy ilen bir kızdan düzeyli bir ercan saatçi retoriğinde bahsederken araya bir orospu çocuğunun girip, "ne amdan götten muhabbet oldu amuğa koyam" demesi.

(key words: b) riyanna, pilates, see through)

bilen bilir. zenci kadınlardan hiç hoşlanmam. hayatımda bir gün de açıp pornosunu, zenci kadınlar nasıl sevişiyorlarmış diye merak etmedim. lakin serdargut'tan sonra bir seks kölesi açılımı yapmayı ben de istiyorum. allaaşkına şu fotoğrafa bi bakın. topluklu ayakkap'ların altındaki kırmızı renkle elbisenin kontrasta, arabanın içinde uzunca deri bir çizme giymiş olan bayanla, riyanna'nın çıbıldaklığı arasındaki sürtüşmeye bakın. buradan gözükmüyor ama, araba da o biçim.... ben resme çok dikkatli baktım, birkaç açıdan baktım, iyi biliyorum arabayı.
neyse, zenci deyince aklıma riyanna ve şemsiyesi geldi. şemsiye diyorum, zira riyanna ancak o şemsiye varken işlevli, o şemsiye varken bir şeye benziyor. diğer şarkılarını da dinledim. dinledim ve popoma benziyorlar ve popom beyaz.
hem, seks kölem olarak kaçırdığımda gideceğimiz dağ, malum, karlı yağmurlu olur. şemsiye o açıdan da faideli.

c) beyaz popo dedim aklıma geldi

şimdi bundan 6 7 sene önce, duştan çıkınca öyle ayarladım ki poziyonu, filmlerdeki gibi bornoz omuzlarımdan kayacaktı ve seksi vücudumu aynada görecektim. aynada kendimi görmeliyim, ahben cinayet sebebiyim. ilkin bornoz kaymadı. sinirlendim şöyle silkinip attım bornozu yatağa. sonra aynaya baktığımda karşımda gördüğüm ufak çaplı bir recep ivedikti. daha o zamanlar recep yoktu. şahan, dikkat etmezsek tv8de çıkıyordu. ben dikkat ettiğimden kendisini hiç izlememiştim lakin liseden arkadaşlar çember oluşturup şahan muhabbeti yapınca izlemiş taklidi yapıyordum. "ahahaha, çok komikti orası ya" "uhuhu, orada koptum" "yıhyıh, o espri bittiğim andır" filan.
neyse aynaya baktım, bildiğin kıllı bi kıç var. eşcinsel olmamamın bir nedeni de, aynada gördüğüm o koyu kahverengi atkıya benzer kıl yumağı yüzündendir sanıyorum ki. en azgın adamın bile ilgisini çekebileceğimi sanamıyorum bu kıçla.


lakin içime (kıçıma değil) kurt düştü. acaba kızların kıçında da kıl var mı? acep, alicenap, şimdiye kadar hiçbir kızın kıçını görmemekle isabetli bir iş mi yapmıştım? koştum, msnden bi arkadaşa sordum. "ne bilem amk, 15 yıldır elimi sikiyorum ben" dedi. içten bir çocuktur... yalanı olmaz.
sonra bi kız arkadaşa sordum. utandı ilk evvela. -yani, geç cevap vermesini ben utanma olarak yorumladım. içeriden kahve almaya gitmiş de olabilir- nereden çıktı, dedi. seninle alakalı değil, genel kızlarınkini soruyorum dedim. "ı ıh, yok" dedi sonra.
bir gerçeği daha öğrenirken aklıma o köşeli, paraşütlü, geç de olsa düştü.
hızla, 60gb'lık porno arşivimi açtım. amacım sırayla, sahne sahne durdurup kadınların kıçları kıllı mı değil mi diye bakacaktım. bakacaktım ki, olmadı...
2 gb'dan sonrasına geçemedim... hayatımda hiçbir porno filmi 3 dakikadan fazla (evet, 2 saat uzunluktakileri dahil) seyretmediğim gibi, izlerken de kendimi hiç tutmadım. kardeşim (ne vakit kardeş olduk seninle?) pornoyu tatmin için izlersin, içkiyi sarhoşluk için içersin. ben öyle, "1 miller alayım şekerparem"ci adamlardan değilim. hardcoreum gayet.

d) ideal popo
yetersiz cinselliğim, güce olan tapınmam ve seksistliğimin bana verdiği yetkiye dayanarak, izlemekten en çok hoşlandığım porno türünün de, anal seks videoları olduğunu burada açıklıyorum. ama kuru bilgi olsun diye, malumatfuruşluk olsun diye değil, şu yüzden; yıllardır porno izlerim, anal izlerim. hiçbir videoda kızın kıçının güzelliğine odaklanmadım da ondan.
ben mühendisim, ayrıntıyla değil, big picture ile, process ile ilgilenirim. anal bir videoda ise process, big picture, bildiğin ilişki gel-gitleri'dir

hatta kadamda, şöyle kıç güzeldir, gibi bir tanım dahi yoktu. göğüs için de, ideal vücut için de, bu böyle. yüzü güzel olan kızı hoş bulurdum. lakin, o kadar çok etraftan arkadaş dedi ki, "olm ne büyük olacak ne küçük, ama sıkı olacak kıç dediğin, biraz kalkık olacak" filan, ben de artık bu özelliklere ister istemez bakıyorum. diyorum ki kızlara, "kapitalist standartların kafama yüklediği 'ideal kalça' endeksine göre, 10 üzerinden 8 verdim sana,". tabii içimden. 4ten düşükle çıkmıyorum filan.

ve bazen düşünüyorum (bazen=çok nadiren)
'kalça dediğin böyle böyle olur'u bilmezden önce, kız tavlama konusunda daha az seçiçi olduğum için, kız arkadaş bulma konusunda daha fazla mı şansım vardı..
hem,
demezler mi, önce dön kendi kıllı kıçına bak diye..

bence zenci olsam demezlerdi...
çünkü zenci poposunu kimse sevmez!


DİKKAT - BU YAZI AYIP SÖZLER küfür filan İÇERİR



Bir anlamda kapitalizmin 'öz'ünden kaynaklı bu rutinleşmiş kriz ve krizlerin, sosyalistler tarafından serbest piyasa ekonomisi aleyhinde ciddi bir propaganda unsuru haline getirememesinde iki temel neden var.

1) bu yaşadığımız şeyin ismi kriz değil resesyon.
bu madde mühim, fark ettiğiniz gibi.

İkinci bir madde de şu;
2) Kapitalizmde başat unsur 'kitle kültürü', ya da biraz daha farklı ifadesiyle 'tüketim kültürü'; başlıbaşına bir manipülasyon. Ürün, manipülasyondan sonra gelir.

Önce, reklamlar ve 'karizmatik, cool, prezentabl' olmanın yönteminin, i-phone'a sahip olmaktan geçtiği bilgisi verilir kafalarımıza. sonra i-phone'lar çıkar. verilen 1500tl'nin gerçekten alınan ürüne denk gelip gelmediği (ki bankacılar dışında, bence bu denklik imkansızdır) sorgulamaya tâbi tutulmaz. i-phone gereklidir, çünkü gereklidir.

Bu tip işleyişe karşı koymak, elbette kolay değil. Sosyalist, 'vicdan' gibi izafi bir kavramdan yana tavır koyacaktır, ama mücadele ettiği şey, sadece i-phone ürünü değil, topyekün britney spears/elif şafak/kola'nın CEO koltuğu/biranın 7tl olduğu bar/5 liraya içilen çay/vergi indirimleri/sarı sendikalar/aydın doğan'ın temsil ettiği mevkii vs.vs.dir.

En kötüsü de, karşısında 'reklam' gibi manipülatif bir şey var. Reklam sana Becel yağ satmaz, kalp sağlığı satar. Okan Bayülgen satmaz, kendini diğer tv programlarını izleyenden daha zeki hissetme imkanını satar. Ürün ya da hizmet değil, imajdır tükettiğin. Ve imajın, bizim anladığımız tarzda bir vicdanı olmaz.

****

Kapitalizmin en mühim satışı ise Amerikan Rüyası satışında gerçekleşir, sinemayla, diziyle filan best-seller satar bunu. Dinlerle, öbür dünya inancıyla satar.
Sonra o rüyanın çok çok ötesinde olduğunu anladığın zaman saç boyası, lens ve piercing satar. Göz rengi, saç rengini değiştirir, conversleri bilmemneyi çeker, yepyeni ve 'farklı' bir insan olursun. Senin, kendini ifade etme biçimin, facebook profilin, saç boyasının renk kodu, i-phone'unun pin kodu, dan brown'un da vinci kodu, ve bütün bu sayılanlara çemkirebildiğin blogun olur.

Sosyalistle, hiçbişeyist/apolitik'in farkı da budur zaten. Biri burnuna kadar boka batmıştır, diğeri beline kadar.

Açlık, savaş filan demeyeceğim. En ufak şiddete başvurmamış üniversite öğrencisine biber gazı bombası atan robocop polis varken, muktedir her şeyi yapmaya muktedirken, tüm bu tartışmalar da ilüzyondur, yanılsamadır diyorum. (bir büyüğümün dediği gibi)
========================================
Not: En ciddi yazım oldu blogdaki. Bu amaçla başlamamıştım. Şimdi, toplam 11 dakikada, yarım sayfada, bu tip her şeyi kapsayan konular hakkında ahkam kestiğim için kendimi eksik, yazıyı da gayet 'propagandamsı boş yazı' gibi hissettim ama tüm suçlu i-phone.

Sonuç da şu: Sosyalizm, kapitalizmi bu yüzden kendi silahıyla, yani serbest pazar ekonomisi üzerinden vuramaz. Hiçbir zaman öldürücü darbeyi yapamaz buradan. Sadece biraz olsun farkındalık yaratabilir, ki o da bir başarıdır. I-phone'un gerekli olduğu algısını ortadan kaldırırsan sarsılır kapitalizm, i-phone almazsan değil.

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa