alem götçü olmuş

one night standlerinin dökümü netincesinde ulaşılmış, türk fantezi dünyası hakkında istatistiki bir tespit gibi duruyor ama katiyen değil.

bundan yıllar sene evvel alem göt olmuştu. ben, bu oluşu, on sene evvel ağır roman filminde fark etmiştim. o filmin üzerinden on sene geçti gitti, insanlar bu oluşu daha bir kanıksadı.

some opportunities, some big chances, some big okazyons, something like that.
şimdi herkes ekmeğine bakıyö, parası varsa eşyanın ve beşerin kendileriyle alakalı olmayan parçasını sorun etmiyö... krizi fırsata dönüştürdüğü gibi sömürü düzeninde de sömüren tarafta olmayı başarı addediyö...

budur.

hede

twitter alıntısı.

"herşeyimi verdim sana, bunu nasıl yaparsın? ah, bebeğim, bak verecek bir şeyin kalmamış. kalmam için bir neden göster."

http://twitter.com/kitaponerisi

mini etek

melis alphan, "35inden sonra mini etek giymeyi yasaklamak gerek" filan demiş vakti zamanında. sözlükteki kanat önderleri de, "çirkin bacaklı kızların mini etek giymesi yasaklansın" filan der.

onları boşverin. ben şimdi bir erkek olarak mini eteği neden tercih ettiğimi anlatacağım ve sorular soracağım.

mini eteği seksi yapan, içine giyilmiş iç çamaşırının hayal edilmesidir. bunu inanarak söylüyorum gayet. böyle olduğunu içten hissederek söylüyorum. sartre'ın ne söylediğinden çok daha fazla merak ediyorum mini eteğin içindekileri. sonra, mini etek giyen hiçbir kızın bacaklarını incelememişimdir fakat "bacaklarının incelenmesinin hoşuna gidip gitmediğini" merak ederim. etek giyerken, iç çamaşırlarını daha mı düşünerek seçiyorlar, yoksa rastgele mi davranıyorlar, merak ederim. merak ederim de soramam...

etek, dünyanın en fetişistik ve en cenırıl (çok insanda var) objesidir herhalde ve bizim blogda bununla ilgili hiç yazı olmaması beni üzüyor. dün gece çok üzüldüm ve size ufak bir resim seçkisi yaptım.
1)




























burada, en fetişistik gördüğüm iç çamaşır şeylerinden görüyoruz. konu mankenimiz, konu eski mankenimiz ve eski devlet bakanımız filan; neyse; dediğim gibi, ben mini etekte en fazla eteğin içindekilerle uğraşıyorum. bunları hayal etmek hoş geliyor bana.

2)bu resmi şundan koydum. her eteğe/elbiseye, her iç çamaşırı yakışmaz. misal açık sarı, leopar desenli bir tane burada kontrastı yakalamayı, o iç gıdıklayıcı eşiği yakalamayı sağlayabilir.

3)































bu da, teşhircilik merakımın örneği. sade ayakkabılar, muhteşem bir stoya ve o dudakların arasından çıkan dişler.
bi erkek, bunlar için ölebilir. bir erkek, normal bi arkadaşın senin evine mini etekle geldiğinde, tercih edecek olsa, erkeğin onun bacaklarına baktığını hissettirmesi mi hissettirmemesini mi tercih eder?
insan mini eteği 'kendi için' mi giyer?
















insan şöyle giyinince kendini iyi hisseder mi bilmem ama, ben görünce kendimi iyi hissediyorum. bu konuda daha yazacağım. çok yazacağım. sadece bunu yazacağım.
filan filan. (ünsal hoca gibi bitirdim, yazı aceleye geldi, kusura bakmayasınız.)

insan neyle yaşar?



1)su, coca cola zero, kahve
2)hastahanedeki beleş tabildot yemeği
3)pizza pizza, bim köftesi, bim döneri, bim x'i
4)gülmek, özlediğini fark etmek, özlendiğini bilmek
5)numaralar, yalanlar
6)kitap(çok iyi), dergi(iyi), internet(sıradan)
7)en önemlisi uyku
8)çok az film, birazcık dizi
9)boş boş ekrana saatlerce bakmak (facebook,sözlük vb.)
10)birine sarılmayı istemek, birine sarılmak
11)müzik dinlemek, yeni bir grup keşfetmek
12)sene başında kurduğun hayallerin gerçekleşmeyeceğini anlamak
13)en iyi arkadaşla vakit geçirmek, içki
14)en sevdiğin insanlarla olmak
15)sürpriz
16)kalkmak için bir neden bulamamak
17)yatmak için bir neden bulamamak
18)istediğim hiç bir şeyi yapamayacağım diye depresyonlara girme
19)kötü bir şeylerin olmasını bekleme
20)tembellik ve bu tembelliği özleyeceğini bilmek
21)ikilemler, üçlemler kimi zaman dörtlemler
22)çok fazla seçenek az cesaret
23)korku(kimisi önemsiz ve yersiz kimisi gerçekçi)
24)sözler(yerine gelecek), umutlar(belirsiz), hayaller( )

rahat uyu

ateist olduğumdan, hatta senin de öyle olduğunu tahmin ettiğimdem rahmet filan dileyemiyorum. rahmetin kelime anlamını bilmem zaten. rahmet neymiş yahu. fonetik de değil, işlevsel de. rahmete küstük beraber. küs.

gece gece sinirim bozuldu.
70 de olsa, daha erkendi.

insan neyle yaşar






























1) su, kavhe
2) yemeksepetinden pizza
3) domatesli peynirli makarna
4) sessizlik, sakinlik, münzeviyat (maneviyat gibi)
4) bazen, vidar ve bir iki arkadaşın sesini duymak/görmek/görüşmek/sarılmak vs.
5) kitap, ama en çok da edebiyat, eskiustalar
6) hayatı kolaylaştıran pembe yalanlar söyleyebilmek (bazen sıralama yaparken dahi böyle)
7*) ekşisözlük
7) internette surf, gazeteler, twitter (semihgümüş, melisalphan, ezgibaşaran, nostalji hakanutku, büyük amerikan filozofu justin's dad)
8) holivud tipi dışındaki sinema, tiyatro
9a) porno, stoya
9b) efes extra, efe yaş üzüm rakısı, cumartesi kırmızı şarap, ruffles originals, beyaz peynir, domates, tuzlu fıstık
10) müzik
11) birikim, milliyet sanat, express, notos (öykü), zaman zaman varlık, arasıra kaçamaklar (ör, psikeart)
12) meendislik, iş güç
13) holivud tipi sinema, tiyatro
14) seks
15) tanışlı insanlarla bir şeyler yapma
16) yeni insanlarla tanışma
17) alışveriş
18) aşk
19) hiçbir şey düşünmeden yatakta yatmak
20) geçmişi düşünerek yatakta yatmak
21) gelecekten çekinerek yatakta yatmak
22) eski/güzel günleri, aşkları, heyecanları düşünerek yatakta yatmak

yazı

"uzun zaman, geceleri erken yattım." pğust

yazı benim için nedir? cevap vermesi zor. bazen, birden ingilizceye dönme isteğidir bende yazmak. if we divide it into three part, -yazının muhteviyatından ve "ilk neden"den bahsediyorum tabii- şuralara çıkıyorum.

1) sürekli deneyimlenen bir olayı/duyguyu, pek de önemsemeden yazmak.
misal, sıvı sabunun sperme benzemesi ve beni biraz iğrendirmesi; her sıvı sabun kullandığımda, elimdeki diş macunu silindirikliğine sahip sabunu tazyikle akan suyun altına koymak ve onun dağılışını izlemek gibi deneyimlerdir. izlerim. sabun dağılır. elim ıslanmış olur. elime tekrar sabun alırım. bu sefer suyu açmadan önce ovalarım elimi. "önce elimi, sonra ağzımı yıkamalıyım" gibi ilkokuldan kalmış bilgi kırıntılarımı (morality or nobility?) gözden geçiririm. üşenirim ve sabunlu -bazen pis- ellerimle ağzımı da yıkarım. "acaba pis ellerimi mi ağzıma götürdüm" diye pek sorgulamam. tuvaletten çıkar giderim.
şimdi düşündüğümde, tüm bunları yaparken aynaya bakma gibi bir alışkanlığım olup olmadığını çıkartamadım.


böyle yazılar yazarım. bunları önemsemem. aslında, sürekli deneyimlediğim için, aklımda konuyla ilgili sağlam bir tanım olması gerekir gibi duruyor. ör, "türkiye, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir" kadar klişe, ezberlenmiş bir tanım olmalı ve yazmaya oturduğumda bunu yazmalıyımdır.
ör, sabah, saati kurduğun andan 2 dakika önce uyanmak; hakkında, hangi durumda yazarsam yazayım, hemen hemen aynı şeyleri yazarım. "gülümser, dinç uyanırım"

2) sürekli deneyimlenen durumu önemseyerek yazmak
bunu nasıl anlatayım bilmiyorum. "o konulara girmeyelim" diyor içimdeki bir ses, ama ben giriyorum.

bundan 1 sene önce, eski sevgililerimden birine mail attım. bildiğin, times new roman, 12 puntoda 5 sayfa bi maildi. fakat, o maili, yazdığım andan 1 gün sonra da yazsam, hemen hemen aynı şeyleri aynı cümlelerle anlatırdım. 2 hafta sonra da yazsam, öyle. sarhoşken de öyle. kızgınken de uykuluyken de öyle.
çünkü, daha o düşüncelerin bütünleşip bir mail oluşturacağını bilmezden beri, yazacağım mailin her bir cümlesini ruhumun derinliklerinden çıkartıp aklıma kazımıştım. olayı önemsiyordum. hissediyordum.

bunlarda beni eleştirebilirsin. dersin ki, "cümle düşük yarak kafa." "onu siktiret, söylediklerime ne diyorsun sen?" derim ben de. cevabını önemserim.

3) önemsediğim, lakin spontane gelişen yazılar.
bunlar, hayatta en çok yazdığım yazılar. ör, geçende eski bir dosta mail attım.
stajdan yorgun, çok yorgun geldim. star wars'ın 3. filmini izledim. pek beğenmedim. ablamla bunu tartıştım. o beğendi. bana katılmadığını söyledi. sonra bir bira aldım. bilgisayara geçtim. mail yazdım.
bu maili, 1 gün sonra atsam, yazdıklarımın yüzde 80i farklı şeyler olurdu. çünkü ortada bir fikir berraklığı, hatta bir fikir yoktu. diyecektim ki, farsça-çiçekli-çehreli, naber nasılsın, ben şöyleyim. işte bu kadar. hepsi bu kadar.
bu kadar, hepsi olan mesajdan, bir "bütünlük ve anafikir" beklemeyeceksin.

***

şimdi söyleyeceğim ise şu.
zannediyoruz ki, yazı büyülü.
zannediyoruz.
çok şeyleri çözecek zannediyoruz.
karşıdaki adam, çok önemseyerek yazıyor zannediyoruz. bakıyoruz ki, yarrak yerine yürrek yazmış. hmm, diyoruz. bu gözden kaçmış. ama yazının geri kalanı çok düşünülerek yazılmış.
değil!

***

-öyle kuru kuru çağırmak olmaz.
-duşa girip oradan mesaj atayım?
-telefon ıslanır ama!
-sulu espriler yapmamdan korkmuyorsun da, telefonun ıslanmasından korkuyorsun..

şimdi bu konuşma, yüzyüze olsa epey komik olur. mesajlaşma olarak yaşayınca, ilk anda komik geliyor. ertesi gün, silmek için tekrar okuduğunda da yüzünü buruşturuyorsun. mizahı düzeysiz, konuşmayı yersiz filan buluyorsunuz.
işte, yazıya "haddinden fazla" mana yükleme dediğim bu.
manasız!

***

bundan ben de mustaribim. bundan hepimiz mustaribiz.

bakıyorsun yazıya ve zannediyorsun ki, "cümlenin başı sonu olmamış, tink sıçmış" yok öyle bişi. tekrar okumuyorum ki yazdığımı.
inadına da uzun cümle de kuruyorum. "1001 anlatım bozukluğu" oluyor.
seni önemsemediğimi filan düşünüyorsun.

ve diyorsun ki, "tink, ben çok fazla bir şey anlamadım. sana decoder takmak lazım."
e bre dostum, amına kodumunun dostu, "manalı bir şey söylemiyorum ki zaten." sadece yaşıyorum. ecnebi, just rockn roll diyor ya.
işte o!

(not: bu yazıyı içmeden yazsam, eminim böylesi olmazdı. belki kıçıma benzerdi, lakin yine de bir "formel" çerçevesi, sahtelik kokmayan ciddiliği filan olurdu.)

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa