Başlığımız çok şatafatlı oldu, aşk şiiri başlangıcı gibi sanki değil mi? Hayır mı dediniz? Siktirin len o zaman! Bence öyle ve burada bizim borumuz öter! Boru sesi de hepinizin bildiği gibi "ti"'dir. Ama sakın bizi ti'ye almayın çok kızarız. Çünkü biz ciddi adamlarız!

Neyse aslında zorunlu başlık oldu üstteki kabul ediyorum. Neden zorunlu oldu? Çünkü bir önceki yazıda demişim işte devam ettireceğim diye o yüzden zorunlu oldu. İlk kez başladığım işi bu sefer bitireceğim dedim de o yüzden attım bu başlığı! Yoksa çok dertliyim bir bilseniz duygu halimi nasıl anlatsam size bilmiyorum ama hani acılı çiğ köfte yersiniz de tuvalete gitmeye korkarsınız ya aynı o şekildeyim işte. Yarın götte bir acı hissedecem diye bir şeyler yapmaktan çekinir oldum. Bak bak pis yazara o kadar da kompozisyon derslerinde öğrettiler içerik başlıkla uyumlu olmalı diye ama öğrenememiş! En azından resimlerle anlattıklarım uyuştu çok fazla bık bık yapmayın. Keserim çükünüzü!




Neyse sokmuşum başlığa uyuma! Ankara anılarını da aynı heyecanla ve komiklikle şu an yazamam. Dolayısıyla bu yazı burada bitmek üzere ileride olur da o anılar bir anda aklımda canlanır sırf bu Tink şarap içti diye yemekte şarap içmek zorunda hissedişim ve hiç sevmeme rağmen şarap alışımı yazarım. Bir de ağız tadıyla da yiyemedik otobüs kalkıyor diye! Koduğum otobüsü tink ile biraz daha vakit geçirmemi engelliyor!



Madem başlık yalan oldu! Düğün anılarını yazayım diyordum ama an itibariyle ondan da vazgeçtim. Evlenip tink ile karşılıklı göbek atıcam ben onu bilir onu söylerim! Ehehehe! Piyanist şantör Wish You Were Here çalacak biz de karşılıklı söyleyeceğiz.

Son olarak bir şiir ile bitiriyorum yazımı bak buraya da geyik bir şey yazacaktım amma lisedeki edebiyatçımız beni düğünde görüp Neyzen Tevfik dedi an itibariyle ne yapacağım gogıla neyzen tevfik yazacağım hatta neyzen teyfik yazacağım gogılda bana "bunu mu demek istemiştiniz" sorusunu yöneltip içten içe allah belanı versin daha doğru düzgün ne aratacağını bilmiyorsun diyecek ben de neyzen tevfik diye düzelteceğim. İlk şiiri de buraya kopyalacağım.

Dediğim işlemi yaptım. Adamın şiirlerden bir bok anlamadım! Edebiyatçı -Fesih hoca- başka birine daha benzetmişti ama o benzettiği adamı unuttuk dolayısıyla şiir falan yok dağılın!

Oldum olası sevmem Ankara'yı hatta elimde olsa Ankara'da yaşayan nüfusu 10'a böler diğer Anadolu kentlerine yerleştiririm ki o diğer kentlerde gelişsin oralarda da oyunlar gösterilsin onlara da önem verilsin. Şimdi niye böyle düşünüyorum? Pislik lan bu kıskanıyor demeyin. Açıklayacağım kanıtlarını bir bir ortaya sunacağım.

Türkiye'de yerleşmek istediğin 5 şehir seç deseler hatta 10 deseler içine Ankara'yı koymazdım. Öyle tatsız bir şehir al oradaki Dost kitap evini, al tink'i, al güzel kızların hepsini herhangi bir şehre; benim için hiç bir anlamı kalmaz Ankara'nın.

Ankara niye sevilmez? Yazının başlığını Ankara'yı seven ya ibnedir ya Tink koyacaktım da vazgeçtim. Malum Tink arkadaşımız Ankara'yı seviyor da ki sevilecek en küçük yanını söyle diyorum. Her hafta 15 oyun gösteriliyormuş da falanmış filanmış. Neyse Türk insanımızın okumayı en sevdiği tarza geçeceğim maddeler koyarak yazacağım ki bana hak verin önemli cümlelerin altını cetvelle çizin. (Anladın sen onu tink :P)

1) O kadar şehir gezdim burası kadar iklimi kötü olan başka memleket yok! Normal olan nedir? Sabah soğuk olur öğlene doğru ısınır. Burası öyle değil kimi zaman sabah soğuk oluyor öğlene doğru daha soğuk oluyor akşam hava ısınıyor. Nasıl giyineceğini şaşırır ulan insan! Kimi zaman da sabah sıcak oluyor öğlen soğuyor falan filan. Günlük güneşlikken yağmur falan yağıyor. Tam seyyar şemsiyeciler tezgah kuruyor hop bu sefer yağmur duruyor.

2) Havası da kötü buranın. Bunu kanıtlayamam da bok gibi havası var işte. Nefes alasım gelmedi valla o kadar kötü! Bu maddeyi bok atmak için yazdım diyeceğim ama inandırıcılığım kaybolmasın diye demiyorum siz yine de altını çizmeyin. Ahaha

3) Deniz yok ulan! Denize yakın bir yerde yok. Halk ile konuştum bana dediler ki deniz yok denize yakın bir yerde yok. Havuzlarda 15 lira ama çok çirkin, yüzmek istiyoruz dediler. Yüzmekten nefret ederim. Bana kalırsa çok boş bir aktivite ama deniz olması hem iklimi hem de insanın psikolojisini olumlu yönde etkiliyor. Deniz koysalar yine gitmem ya boktan kente neyse

4) Bu Ankara'da olan her şey diğer kentlerde de var. Ama hepsinden az az var. Düşündüm düşündüm niye bu kadar çok yatırım yapmışlar lan bu tırt şehre diye. Tamamen insan fazlalığından ötürü! Mesela Kızılay her Anadolu kentinde vardır. Sadece Ankara'nın nüfusu 15 kat olduğundan dolayı Kızılay Anadolu kentinin meydanlarından 4 5 katı büyüklüğünde ama nüfus 15 kat fazla! E ne oluyor çözdünüz değil mi? İnsanların sürekli birbirine sürtme istekleri zaten üst düzeyde çarpış çarpış dur. Haftada 15 oyun gösteriliyor Anadolu kentlerinde haftada 2 oyun gösteriliyor gibi örnekleri sunabiliriz. Oysa ki şehrin nüfusunun bir kısmını diğer kentlere sürsek o kentlerde aynı şekilde gelişir. Kastamonu'ya falan yerleşsinler mesela bana da para versinler 5 yıla her şehirden Ankara yaparım abi! Öyle de iddialıyım.

5) Tatsız tatsız bir sürü bina var.

6) Bir de bir sürü ulusalcı var bağırıp duruyorlar. Ayrıca Tandoğan'da miting var diye bağırıp bağırıp Tüm Ankara'ya kağıt verdiler. Bana bir tanesi vermedi lan! Yaşlı yaşlı adamlar bir de! Devamına bir sonraki yazımda değineceğim.

7) Haritada yeri de çok boktan. Medeniyete uzak, denize uzak. Artık uçak, hızlı tren, dönme dolap var demeyin. Kastamonu'ya da getirtilebiliyor onlar. Peeh!

8) Tavşanı da tipsiz. Keçisini sokakta görsem kaçarım. Kedisi desen zaten kedi sevmem!



Ankara'nın olumlu yönünü söyleyelim.

1) Çok fazla insan var. O kadar çok insandan elbet kafa dengi 5-6 kişi bulabiliyorsunuz. Tabii çok fazla hatun da oluyor. Ahaha


Neyse Ankara'dan nefret etme nedenlerini yazan 1000. kişi olarak ödül bekliyorum. Ben de özendim ben de yazdım. Bok gibi bir şehir, başkent olmayı falan da hak etmiyor.

Bu yazıyı, "Ankara'da 2 gece 3 gün yaşayan insan" olarak devam ettireceğim. Tabii o yazıda güzel şeyler olacak. Tink'in yaptığı rezillikleri anlatacağım. Bir örnek vermek gerekirse; minübüsten indiğimiz yerden aşağıya doğru ineceğiz ilk aralıktan sola döneceğiz işte 7. cadde karşımıza çıkacak demesi ve 2 km boyunca bayır aşağı yürümemiz, tek bir aralık olmaması sonucunda yolu geri dönmemiz ve bakkala sorduğumuzda bulunduğumuz yerin -indiğimiz yerin ulan indiğimiz! :D- 7. cadde olduğunu öğrenmemiz gibi tuhaf anılarım var! Hahaha. Bunları sözlüğe de yazacağım.

Şimdi siz geziceksiniz. Tink&Vidar kardeşliği. Valla kıskandım. Bir de bu bloga yazcak çok şey de bulamıyorum ben. Zaten evde netim yok, öyle uzun uzadıya yazıp resimleme fırsatım olmuyor. Falan filan.

Tink var ya senle konuşmam bitti annem geldi, hala çıkmadın mı evden deyu söylenmeye başladı. Rötartlı da olsa arkadaşa gelebildim, ortam kıyak. Her şey güzel. sizi kıskanmaktan men ediyorum kendimi. İyi eğlenin.

Wagamama

Her önüme gelen "kutsal sığınak" ı okumamı söylüyor. bakın zaten okuyorum diye üç aydır kitap çantamda geziyorum. okudum da demiyorum, inanmıyorlar. okuyorum diyorum. yarıladım hatta, çok güzelmiş, sağ olun.

mümkünse insanlara istediklerini veriniz, önerileri geri çevrilen insanlarla iletişiminiz uzun süreli olmayacaktr.



Bu kızlar nasıl yapıyor bilmiyorum ama sevildiklerini anladıklarında bunu acayip suistimal ediyorlar. Olacak iş değil iki gün sonra sınavım var, bir mesaj geliyor. Benim tabirimle öyle böyle değil, okuyorum okuyorum bir türlü kendime gelemiyorum. Öyle sinirliyim ki William Wallace misali götümden yıldırım bile çıkartabilirim. Olayın ayrıntılarını anlatmaya gerek yok ama sonuç olarak ben özür diliyorum. O götten çıkmaya hazır olan yıldırım bir anda yanlış anlamışım osuruğuna nasıl dönüşüyor biri bana açıklasın.

Bunun adı sevgi falan diyeni pataklayacağım. Gogıla psikanaliz yazıp da çıkmayın karşıma!


hayat


şöyle bir masada oturuyorum. karşımdaki adam elinde telefon, kabineye dün seçilen 2 bakanı ayrı ayrı arıyor, birkaç dakika konuşuyor, tebrik ediyor. masadaki diğer bir adam da yakınlarda 700bin tl kadar bir para kaybetmiş ticarette, amma masadaki en neşeli adam o. yan masada `celal sönmez` oturuyor. salonda eski milletvekilleri, bakanlar neyin filan da var.

tam karşı masada da, böyle bildiğin penelope cruz'un benim yaşlarımdaki türk versiyonu var, görsen erirsin. her öne baktığımda o'nu görüyorum ve eriyorum. salondaki en genç insanlar ikimiziz, göz ucuyla bakıyor gibiyim, hatta o da bana bakıyor gibi. lakin tanışmak filan imkansız o ortamda. pıstım ben.

az sonra kız babasıyla birlikte kalktı. ve o güzel insanlar, markasını dahi bilmediğim, ama görünüş olarak (sanıyorum motor olarak da öyledir) uçağa benzeyen bir araca binip gittiler.

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa