yazı

"uzun zaman, geceleri erken yattım." pğust

yazı benim için nedir? cevap vermesi zor. bazen, birden ingilizceye dönme isteğidir bende yazmak. if we divide it into three part, -yazının muhteviyatından ve "ilk neden"den bahsediyorum tabii- şuralara çıkıyorum.

1) sürekli deneyimlenen bir olayı/duyguyu, pek de önemsemeden yazmak.
misal, sıvı sabunun sperme benzemesi ve beni biraz iğrendirmesi; her sıvı sabun kullandığımda, elimdeki diş macunu silindirikliğine sahip sabunu tazyikle akan suyun altına koymak ve onun dağılışını izlemek gibi deneyimlerdir. izlerim. sabun dağılır. elim ıslanmış olur. elime tekrar sabun alırım. bu sefer suyu açmadan önce ovalarım elimi. "önce elimi, sonra ağzımı yıkamalıyım" gibi ilkokuldan kalmış bilgi kırıntılarımı (morality or nobility?) gözden geçiririm. üşenirim ve sabunlu -bazen pis- ellerimle ağzımı da yıkarım. "acaba pis ellerimi mi ağzıma götürdüm" diye pek sorgulamam. tuvaletten çıkar giderim.
şimdi düşündüğümde, tüm bunları yaparken aynaya bakma gibi bir alışkanlığım olup olmadığını çıkartamadım.


böyle yazılar yazarım. bunları önemsemem. aslında, sürekli deneyimlediğim için, aklımda konuyla ilgili sağlam bir tanım olması gerekir gibi duruyor. ör, "türkiye, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir" kadar klişe, ezberlenmiş bir tanım olmalı ve yazmaya oturduğumda bunu yazmalıyımdır.
ör, sabah, saati kurduğun andan 2 dakika önce uyanmak; hakkında, hangi durumda yazarsam yazayım, hemen hemen aynı şeyleri yazarım. "gülümser, dinç uyanırım"

2) sürekli deneyimlenen durumu önemseyerek yazmak
bunu nasıl anlatayım bilmiyorum. "o konulara girmeyelim" diyor içimdeki bir ses, ama ben giriyorum.

bundan 1 sene önce, eski sevgililerimden birine mail attım. bildiğin, times new roman, 12 puntoda 5 sayfa bi maildi. fakat, o maili, yazdığım andan 1 gün sonra da yazsam, hemen hemen aynı şeyleri aynı cümlelerle anlatırdım. 2 hafta sonra da yazsam, öyle. sarhoşken de öyle. kızgınken de uykuluyken de öyle.
çünkü, daha o düşüncelerin bütünleşip bir mail oluşturacağını bilmezden beri, yazacağım mailin her bir cümlesini ruhumun derinliklerinden çıkartıp aklıma kazımıştım. olayı önemsiyordum. hissediyordum.

bunlarda beni eleştirebilirsin. dersin ki, "cümle düşük yarak kafa." "onu siktiret, söylediklerime ne diyorsun sen?" derim ben de. cevabını önemserim.

3) önemsediğim, lakin spontane gelişen yazılar.
bunlar, hayatta en çok yazdığım yazılar. ör, geçende eski bir dosta mail attım.
stajdan yorgun, çok yorgun geldim. star wars'ın 3. filmini izledim. pek beğenmedim. ablamla bunu tartıştım. o beğendi. bana katılmadığını söyledi. sonra bir bira aldım. bilgisayara geçtim. mail yazdım.
bu maili, 1 gün sonra atsam, yazdıklarımın yüzde 80i farklı şeyler olurdu. çünkü ortada bir fikir berraklığı, hatta bir fikir yoktu. diyecektim ki, farsça-çiçekli-çehreli, naber nasılsın, ben şöyleyim. işte bu kadar. hepsi bu kadar.
bu kadar, hepsi olan mesajdan, bir "bütünlük ve anafikir" beklemeyeceksin.

***

şimdi söyleyeceğim ise şu.
zannediyoruz ki, yazı büyülü.
zannediyoruz.
çok şeyleri çözecek zannediyoruz.
karşıdaki adam, çok önemseyerek yazıyor zannediyoruz. bakıyoruz ki, yarrak yerine yürrek yazmış. hmm, diyoruz. bu gözden kaçmış. ama yazının geri kalanı çok düşünülerek yazılmış.
değil!

***

-öyle kuru kuru çağırmak olmaz.
-duşa girip oradan mesaj atayım?
-telefon ıslanır ama!
-sulu espriler yapmamdan korkmuyorsun da, telefonun ıslanmasından korkuyorsun..

şimdi bu konuşma, yüzyüze olsa epey komik olur. mesajlaşma olarak yaşayınca, ilk anda komik geliyor. ertesi gün, silmek için tekrar okuduğunda da yüzünü buruşturuyorsun. mizahı düzeysiz, konuşmayı yersiz filan buluyorsunuz.
işte, yazıya "haddinden fazla" mana yükleme dediğim bu.
manasız!

***

bundan ben de mustaribim. bundan hepimiz mustaribiz.

bakıyorsun yazıya ve zannediyorsun ki, "cümlenin başı sonu olmamış, tink sıçmış" yok öyle bişi. tekrar okumuyorum ki yazdığımı.
inadına da uzun cümle de kuruyorum. "1001 anlatım bozukluğu" oluyor.
seni önemsemediğimi filan düşünüyorsun.

ve diyorsun ki, "tink, ben çok fazla bir şey anlamadım. sana decoder takmak lazım."
e bre dostum, amına kodumunun dostu, "manalı bir şey söylemiyorum ki zaten." sadece yaşıyorum. ecnebi, just rockn roll diyor ya.
işte o!

(not: bu yazıyı içmeden yazsam, eminim böylesi olmazdı. belki kıçıma benzerdi, lakin yine de bir "formel" çerçevesi, sahtelik kokmayan ciddiliği filan olurdu.)

0 Comments:

Post a Comment



Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa