podyumlarda bir hayalet dolaşıyor. komünizm hayaleti...
******
staja başladığımda, üretim hollerinden birini gezerken holün giriş kapısında "iş kazasız çalıştığımız gün 29" yazısı bulunan bir levhanın asıldığını görmemle başladı her şey..
sonraki günlerde, bana iş öğretmek amacıyla karbon çelik s-spool'a doğru eğilen mehmet usta, 'boxer frikiği' vermekten kurtulamadı. bu, hoş bir durum değildi fakat böylelikle, iş kazası mantığı benim kafamda çok farklı mecralara kaymış oldu..
aklıma, ilk evvela, podyum işçileri geldi. yanılmıyorsam orta 1'den beri sistemli olarak ilgilendiğim bir konu olan, mankenlerin 'iş kazası problematiği' stajda da, farklı bir surette karşıma çıkmıştı..

biliyoruz ki, iş kazaları, maddi manevi çöküntüye, ciddi bir vakit kaybına neden oluyor. nasıl mı;

örneğin, "ece gürsel göğüs" yazınca google'da, karşımıza çıkan sitelerden ilk tıkladığımda bunu gördüm. bu fotoğraf, maalesef, fetişist bir obje olmaktan ziyade ciddi birtakım sorunları gözümüzün gözümüzün içine sokuyor, sarsıcı gerçekler karşısında sadece susuyoruz... manken olmanın bir başka zorluğu daha, tüm çıplaklığıyla karşımızda..
aynı, iki kuruş daha kâr etmek uğruna, 99 depreminde milyonları ölüme sürükleyen müteahhitler gibi, kumaştan çalan terzilerin azizliğine uğradı ece gürsel..
tek suçu mesleğini ve insanlarını; ülkesinin insanlarını, onu besleyen büyüten insanlarını sevmesiydi.. buydu suçu..

*************************************************************************************

manevi yükümlülük, demiştik. işte, "sulhi beni kesecek"
...
sulhi meselesinde, sibel can'ın ciddi bir yıldırma kampanyasıyla, siddet korkusuyla ve kıstırılmışlıkla karşı karşıya olduğunu görüyoruz.

kesilmek bu kadar kolay mı...
hayat bu kadar ucuz mu..

laik atatürk'ün açtığı yoldan, katettiğimiz onca mesafeden gele gele buraya mı geldik.. bi tarafta kara çarşaf diğer tarafta kesilmek... hepimiz atatürk'ün çocukları değil miyiz mi ki kesilme tehlikesiyle, gün be gün tüketiyoruz hayatımızı...
bakın,
sağdaki fotoğrafta sinen, yılgın, şaşkın bir kadın, mağdur ama gururlu bir kadın profili göreceksiniz.
sibel can, şimdi, bize fotoğraflardan gülümsüyor,burukça. kaderine, ülkesinin kaderine, "coğrafya kaderdir" denilen topraklardaki haline sadece gülümseyebiliyor. hepimizin elleri kolları bağlı, hepimiz kuşatılmışız kapitalist düzen tarafından..


*************************************************************************************

bununla da kalmıyor.

podyum işçileri her geçen gün daha fazla sömürülüyor; daha da fazlaca, arsızca emiliyor kanları her bir gün, emperyalist dünya tarafından.
fötr şapkalı, purolu para babaları tarafından sömürülmemiz; emekçi mücadelemiz nereye gidecek? ne olacak?

selma ergeç'ler daha ne kadar, öyle burukça dolaşacaklar.
daha ne tavizler verilecek..

************************************************

dostlarım. sizleri de üzüntüye sürüklemek istemem. o utangaç, o üzgün kadınlar daha fazla ağlamayacaklar. örgütlü mücadelemiz sonunda başlıyor.

manken sendikası diye bir şey var şimdi.
iş kazalarına karşı ciddi önlemler almak için mücadele eden, hepimizin desteklemesi gereken..

mücadele geleneğini, stalin'den, brejnev'den alan, örgütlü, ne yaptığını bilen insanlar bir bayrak altında toplanıyorlar. amerika güdümlü yandaş medyaya, tüm anti propagandaya ve sessiz karşılanmamıza rağmen şimdiden beş kişiyiz.. çığ gibi büyüyoruz her dakika...

biliyorum, bu yolda çok acılar çekeceğiz. çok bedeller ödeyeceğiz... bunları biliyoruz. kazalar, "güya kazalar" devam edecek. dış mihraklar ve içteki işbirlikçileri ile ilk defa mücadele etmiyoruz. bunlar hep yaşandı, yaşanıyor..

vicdanı olanlara sesleniyorum.

mankenler toplu hareket etsin, artık ergen çocuklar, "anaa" diye ağlamasın istiyorsanız...
dekolte olsun diye yarısı çöpe atılmış kıyafetlerden başka kaybedeceğimiz bir şey yok!
güzel günler göreceğiz çocuklar.
motorları, maviliklere süreceğiz...

hüzünle bakan sibel gibi, evet. sibel gibi...

1 Comment:

  1. tink said...
    söylemeyi unutmuşum. bu yazıyı, ramazan ramazan, bikiniyle denize giren, dünyanın en tatlı kızına; 18 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim, yazlıkta henüz 6 gün önce, ilk defa olarak gördüğüm supericiğine armağan ediyorum.

    zındığın ramazanda bikiniyle denize girip orucumu bozması bir yana, köşeye geçip ailesiyle bira içmesiyle manevi olarak dağılmam bir oldu.
    1 hafta geçti, hala toparlanamadım.

    onu 1 sene sonra göreceğim. 19 yaşına gelmiş ve çoktan kartlaşmış olacak. peeh. talih diye, tatil diye buna derim ben!

Post a Comment



Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa