stajda konuştuğum insanları hergün, daha ayrı bir şaşkınlığa sevkediyorum. bir gün sosyalistimsi görüşlerim olabildiğini öğrendiler. öbür gün, dinsiz olduğumu öğrendiler. daha öbür gün, dünya üzerinde isa diye birinin hiç yaşamadığını öğrendiler ve buna, "bi siteden okuyup hareket ediyorsun" dediler. dinsiz olmamı da, "zamanın trendlerine" bağladılar. bu, etrafa hoş görünmek için, cehenneme gideceğimi ve ibadullah eziyetler çekeceğimi bildiğim halde bunu reddedermiş gibi yapacağımı iddia eden arkadaş, sonraki günde, kendimi milliyetsiz gibi hissettiğimi söylememle yok artık löbron ceyms eşine geldik sanırım.

halbuki liseden beri, vatan elbet türkiye, hatta türkiye'nin batısı; amma millete karşı bir aidiyet hissetmiyorum, anlaşabildiğim adamla (dikkat, türkçe konuşan adamla demedim burada; yabancı diller bile bilebilirim, yabancılarla bile anlaşabilirim) muhabbet etmeyi severim, diyorum.

arkadaş, birilerinden böyle bir şeyler duyup, bu düşünceyi benimsemeye başladığımı iddia etti. onu ciddiyetle dinledim, ta ki, "ne yani, insanla maymun aynı atadan mı geldi" diyene kadar.

bu cahilliğe, dünyada herhangi bir insanın, pozitif bir katkı yapabileceğine inanmıyorum amma, benim bir şeyler yapabilmem özellikle imkansız. ben, dalgacı adamım. mühendisim hem, düz mantık. misal, mühendis olarak 5 sene sonra rusya'da yaşarsam ve oruç tutmaya kalkarsam, beyaz geceler ayağına 2 hafta boyunca aç ve susuz kalacağımı, çünkü güneşin batmayacağını filan düşünüyorum.


1buçuk yaşındaki kuzenim, mai-mun may-muu filan diyordu, onu bursa botanik bahçesine götürmeye karar verdik. "orada maymun var mıdır ki," diye sordu ablam. "son gördüğümüzden beri evrimleşip insan olmadılarsa, insana 'gelmedilerse' vardır maymun" dedim.
dönüşte, paten kaymağa gittik.

michael moonwalker bir, anakin skywalker iki, tink icewalker üç. kaymakta her zaman karizmayım. iyi kayarım.

bugün, ateist bir arkadaşla da görüştük. oruç tutuyordu ve bana dedi ki, olm tink, ben dahil biirsürü adamı ateist yaptın şu ufacık yerde, dedi. sevindim. şimdilerde eskisi kadar iyi değilim tartışma motivasyonu konusunda, dedim, tahammül edemiyorum artık.

bursa'daki en büyük türk bayrağı, benim odamdan dalgalanıyor olabilir şu aralar. var bi 15 20 m^2. hem milliyetsiz hissetmek, hem en büyük bayrağın asıldığı yerde oturmak ironi diyelim, tamam. peki, en "asarız keseriz, aşırı milliyetçiyiz" nutukları atan adamların, askerden yırtmak için attığı taklaları, stajda bizzat gözlemleyebilmek, daha düşük bir ironi mi dersiniz? ya da, 2. defa öss'ye girerken, sabahleyin, şans eseri, nil karaibrahimgil'in bu mudur? şarkısını dinlediğim ve tüm sınav boyunca bu şarkıyı içimden söylediğim de mi tesadüf? ya neşe tertaç'ı nil karaibrahimgil sayesinde hatırlamak?

yıllar önce, çetin altan'dan, bi büyük fransız adamın sözünü okumuştum. bir alçağın en son sığınacağı yer, milliyetçiliktir, diye aktarıyordu altan. sonra, o lafın; milliyetçi adam kişilik bozukluğundan mustariptir, aşırı milliyetçi adam, aşırı kişilik bozukluğundan mustariptir, versiyonunu okudum. şimdi de, bu stajdaki arkadaşları, insanları filan tanıdıktan sonra, canı gönülden haykırıyorum ki;

arkadaş, vakit kaybıdır. çok yakın arkadaş, çok fazla vakit kaybıdır.

2 Comments:

  1. tink said...
    kreasyona dikkat. renk yoksunluğundan simsiyah görünen saçlar ve simsiyah görünen blüz ve zaten simsiyah olan pantolon ve nedense masmavi bir paten.

    çünkü ben buna değerim.
    tink said...
    ben buna deyerim bile.

Post a Comment



Sonraki Kayıt Önceki Kayıt Ana Sayfa